top of page

Psikodinamik Terapi’nin Tarihçesi Üzerine


Psikodinamik terapiyi anlamak için psikanalizin ve psikanalitik teorinin öncüsü olarak kabul edilen, günümüzdeki “konuşma terapisi” adı altında ruh sağlığının psikolojik kökenlerini araştıran ilk kişilerden birisi olan Sigmund Freud’a değinmemek olmaz. Freud için ileride ayrıca bir yazı hazırlamak onu anlamak adına en doğrusu olacaktır fakat bu yazıda kısaca bu ekolün nasıl doğduğuna birlikte göz atalım.


Sigmund Freud, 1856 Avrupa’sında, Avusturya’da Yahudi kökenli bir ailede doğan, nörolog kökenli bir bilim insanıydı. Fiziksel semptomların sadece organik bir sebepten ötürü kaynaklanmayabileceğini düşünerek, biyolojik olarak rahatsızlığı olduğu tespit edilemese de halen somatik bir semptomu (bayılma, görmeme, kusma gibi) olan kadınlarla çalışırken, bu semptomların aslında kişilerin kendi çocukluk deneyimlerindeki travmatik parçalardan kalan ve kendini dışarı atmaya çalışan bazı ipuçları olabileceğini keşfetti. Bu keşif o kişileri tedavi etme yönteminde yeni bir yol oluşturdu. Bir “konuşma terapisi (talking cure)” olarak psikanalitik terapi doğdu.  Freud,  insan davranışlarının kişinin kendi çocukluk deneyimlerinden etkilendiğini savundu ve benliği anlamak adına pek çok teori oluşturdu. İnsanların gündelik hayatlarında var olmayı sürdürmek adına geliştirdikleri savunma mekanizmalarını keşfetti, insan gelişimine dair evrelere, rüyaların anlamına ve pek çok daha fazlasına ışık tuttu.


Freud,  histeri vakaları ile çalışırken psikanaliz ve konuşma terapisi ortaya çıktı, kişilerin geçmişlerinde bastırdıkları şeyin semptom olarak yeniden kendisini gösterdiğini ve bu semptomu ortadan kaldırmak için de semptomu anlamanım gerekliliğini savundu. Semptomu anlamak için de kişinin kendi kişisel anlatısını pek çok farklı kavram üzerinden ele alarak yeniden var etmeyi yöntem olarak belirledi. Uzun soluklu bu yolculukta, kişiliğin katmanlarını kişinin çocukluk dönemlerindeki kişisel deneyimlerinin onda yaratmış olduğu savunma mekanizmaları, ketlenmeler ve kendilik algısı üzerinden anlayabileceğimiz bir “kazı çalışması” olarak tanımladı. 1899 yılında yayımladığı “Düşlerin Yorumu” adlı eseri ile Freud, rüyaların bir tedavi yöntemi olarak önemine ve anlamına değindi. Bu konu o dönem için çığır açan bir paylaşım niteliğindeydi.


Psikanaliz teorisinde rüyalar dileğin yerine getirilmesini, bilinçdışı arzuları ve çatışmaları temsil eder. Rüyalar hem görünen hem de gizil anlamları içerir. Görünür içerik, rüya sahibinin hatırladığı gibi rüyadan gelen bilgileri içerir. Gizil içerik, rüyanın içine gömülü bastırılmış, sembolik anlamı temsil eder. Rüya analizi sırasında, terapideki kişi rüyanın içeriğini terapistiyle paylaşır.  Belirli semboller içerikten çekildikten sonra, terapist bastırılmış malzemenin keşfini kolaylaştırmak için rüyayı gören kişinin çağrışımlarına eşlik eder.


Freud ile birlikte ve Freud’dan sonra teoriye katkı sağlayan pek çok önemli psikanalist ve teorisyen ile birlikte psikanalitik terapi yaklaşımları gittikçe zenginleşmiştir. Günümüzde de psikodinamik terapi ile çalışan bazı uzmanlar nesne ilişkilerine ve erken çocuklukta annenin rolüne daha ağırlık verirken bazı uzmanlar babanın rolüne daha çok ağırlık verebilir. Bazıları kendilik konusu üzerinden  kişinin anlatısına odaklanırken bazıları ego ile daha yoğun çalışabilir. Tüm bunlarla birlikte, psikodinamik terapilerin ortak odağı terapideki kişinin çağrışım ve iç gerçekliğinin öznelliğidir ve kişinin kelimelerinin ve öznelliğinin vazgeçilmez takibi ve irdelenmesidir.

 
 
 

コメント


Bazen Sizinle Bir Şeyler Paylaşıyorum

Teşekkürler!

bottom of page